Yüksel Direnişçisi 1000’inci gün güncesi: Zalimler için yaşasın cehennem

Karl Marx dinle ilgili sözlerinde şöyle diyor; “Din dünyadaki sıkıntıların tesellisi, baskıları meşrulaştıran aracıdır… Din, gerçek sefaletin ifadesidir… Din baskı altındaki yaratığın iç çekişi, kalpsiz dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. Din halkın afyonudur”.

Bütün din sömürücüleri, ülkemizdeki siyasal İslamcılar, bu sözün son cümlesini alır, Marx üzerinden Sosyalizm’i halkın gözünde düşman ilan etmeye çalışırlar. Bakın bunlar size düşmandır, sizin inancınıza düşmandır, bunlar düşmandır derler. Gençliğimde yoksul halkın Komünizm düşmanlığına anlam veremezdim. Zenginler korksun Komünizm’den yoksullar neden korkuyor derdim. Meğer zenginler korkarmış zaten. Bu korkularından dolayı kitleleri yanlarına almak, onların da korkmasını sağlamak isterlermiş. Emperyalizm koca bir şebeke kurmuş kitleleri Komünizm’den uzak tutmak için. Gazeteleri, televizyonları, radyoları kullanarak çağın hastalığını yaymış ezilenlere. “Sınıfını unutmak, köleliği kabullenmek, efendisinin ağzından konuşmak” hastalığı bu. Çünkü, Emperyalistlerin işi bu. Kapitalizmin sömürüsünü her ne pahasına olursa olsun devam ettirmek.

Gelelim Marx’ın sözüne. Ne kadar da koşulları doğru tahlil eden, ezilene değil ezene yönelik suçlamada bulunan, ezilenin durumunu kavrayıp çözüme yönelten bir tespit. Açıkça diyor ki Marx; bu dünya, egemenler yüzünden, ezilenler için sıkıntılıdır, kalpsizdir, sefalettir, ruhsuzdur. Egemenler için ise sefadır, eğlencedir, rahatlıktır, lükstür, keyiftir. Egemenlerin dine ihtiyacı yoktur, çünkü zaten din kendileridir. Öteki dünyaya ihtiyaçları yoktur çünkü zaten bu dünya onlarındır. Bu dünyada cenneti yaşamaktadırlar zaten. Korkuları ezilenlerin, yoksulların da bu cennetten pay istemeleridir. Dünya nimetlerini paylaşalım demeleridir. Pay istemesinler diye de ezilenler ve yoksullara öteki dünya rüyası gösterilmelidir. Düşünsenize bu ülkede yoksulların ağzındadır “Allah’a havale ettim, Allah’ından bulsun” sözleri. Zenginler için ise mahkemeler vardır. Mesela Tayyip Erdoğan kendisine hakaret ettiğini iddia ettiği milyonlarca insanı neden Allah’a havale etmez, neden öte dünyada Allah cezasını verir demez? Çünkü bu dünyanın yasalarını da, öte dünyanın yasalarını da egemen sınıflar hazırlamışlardır. Oysa dünyanın ve tarihin gerçek yasalarını doğanın kendisi hazırlamış bu yasaları kavrayan diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizm gerçek yasaları ortaya koymuştur. Sosyalistler hem ezenlerin yasalarına karşı mücadele etmekte hem de gerçek yasaları hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Sömürenlerin korkusu budur. Halkın gerçek yasaları öğrenmesi ve bu yasalara inanması, kendisini sömürenlerden dünyanın kaynaklarına ortak olmayı, bu dünyadaki cenneti paylaşmayı talep etmesidir korkuları.

Yüksel Direnişi’nin 1000.günü 30-40 kişi pankartların arkasına çıktığında alkışlar içinde, sloganlarla insan hakları anıtına yürürken, polis saldırdığında “İşimizi Geri İstiyoruz, Direne Direne Kazanacağız, Yaşasın Yüksel Direnişimiz, İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek” sloganları atılırken birden o alanda hiç duyulmamış bir slogan atıldı. “Zalimler İçin Yaşasın Cehennem”… Bu slogan biz Sosyalistlerin sloganı değildi. Ama fena da değildi hani. Evet, Sosyalistler işlerini başka bir dünyaya bırakmazlar, adaleti bu dünyada yaratırlar ama cehennemin öte dünyada olması da şart mı? Çok iyi. Bence bu sloganı da atabiliriz. Bizi işten atanların cehennemi KHK’ların iptal edilmesi olabilir. Halkın gözünde artık muteber olmamak, iktidardan düşmek olabilir. Hatta yargılanmak, işlediği suçlardan dolayı hapsedilmek de olabilir.

(Yargılanmalarını biraz daha sonraya bırakabiliriz. Şu koşullarda emperyalistler onları koruyacaktır) Evet kesinlikle onların cehennemi olduk, olmaya da devam edeceğiz.

Kimdir bu sloganı atan ve bizimle birlikte gözaltına alınan kişi? Din Kültürü ve Ahlak bilgisi öğretmeni olarak çalışırken KHK ile ihraç edilen Erol Demirel. Evet bildiniz, Merve Demirel’in babası. Koşullar egemen sınıfın gerçek niyetini, insanları nasıl birbirinden uzaklaştırdığını öğretiyor bize. Egemenlerin, iktidarın hedefi Sosyalistlerin sesini yoksulların duymamasıdır. Çünkü çok çekicidir. Yani fena kırmızıdır. İstiyorlar ki Sosyalist’im diyen de yoksulların sesini duymasın, din eleştirisi yapmak yerine yoksulun dinine küfretsin. İktidarı hedef almak yerine yanındakine, komşusuna, mücadele veren direnişçilere saldırsın, o şu gruptan, bu şu gruptan, bu AKP’li bu MHP’li bu TGB’li, bu FETÖ’cü filan diye Sosyalist olmayan herkesi hedefine koysun. Oysa gerçek bir Sosyalist ne kadar yozlaşmış olursa olsun ezileni, işçiyi, emekçiyi patrondan, ne kadar yanlış düşünürse düşünsün ezilen, işçi, emekçi bir seçmeni parti yöneticilerinden, örgütlü faşistlerden ayırır. Marx’ın yukarıdaki yazısında yoksulun dinine, inancına eleştiri ve tespit varken, yoksulu, ezileni suçlama, aşağılama, küfretme var mıdır? Aksine nedenini anlama ve bu nedeni ortadan kaldırarak sonucu değiştirme amacı vardır. Yani diyor ki Marx kalpsiz dünyaya kalp, ruhsuz dünyaya ruh katarsanız, adaleti bu dünyada sağlarsanız zaten onların öte dünya özlemi kalmayacaktır. Din ihtiyacı kalmayacak, bu duygu kendiliğinden sönümlenecektir. Egemenin işine yarayan Sosyalist söylemli bazıları vardır ki iktidarla, egemen sınıfla dövüşmek yerine dinle dövüşür, halkın din duygusuna saldırır. Bunlar Sosyalizme kötülük eden reformistlerdir. Bir Sosyalist asla kişi ile uğraşmaz, sisteme ve onun ideolojisine karşı mücadele yürütür. Çünkü bilir ki kişi ile uğraşmak bataklıkta sinek avlamaktır. Bir Sosyalist bataklığı kurutunca sinek kalmayacağını çok iyi bilir.

Yüksel direnişçileri iyi birer Sosyalist oldukları için herkesi sınıf perspektifinden görür, kendi sınıfından olanı, işçiyi emekçiyi kucaklar. Erol öğretmen direnişin gerçek bir hak alma mücadelesi olduğunu, onun dünya görüşüne saygılı olduğumuzu, ne olursan ol, kim olursan ol değil ezilenlerden isen gel, dediğimizi görmüş olmalı. Bu nedenle 1000.günümüzde bizimle birlikte gözaltına alınmayı göze alacak kadar direnişimize inanmış olmalı. Biz de onun samimiyetine, işine geri dönme arzusuna, haklıdan yana olma tavrına inanıyoruz.

Erol öğretmenleri çağırdığımız bu direniş, ne çok manipülasyonla karşılaştı. Terör örgütü talimatlı eylem denilmesinden tutun, gözaltı, ev hapsi, gazlı, plastik mermili saldırılara, milyon liralara varan para cezalarına kadar… Kendi sendikamızın myk’sından tutun birçok demokratik kitle örgütünün itibarsızlaştırmaya çalışmasına kadar… Siyasi parti milletvekillerinin seçim malzemesi yapmalarına, bazı popülistlerin sahne alanı olmasına rağmen direniş ne değerinden kaybetti, ne itibarına dokunulabildi ne de bir adım geri attırabildiler. Dedikodusu da yapıldı birçok yerde. Ve yapılmaya devam ediyor hala. Eleştiri adı altında direnişin altını oymaya çalışan, iktidarın ekmeğine yağ sürenler de çok oldu. Gelip yüzümüze konuşan hiç olmadı. Şöyle gözümüzün içine baka baka şöyle yaptınız diyemediler. Çünkü onlar da biz de ne yaptığımızı çok iyi biliyorduk. Dedikodu dedik geçtik bazen. Bazen de biz gittik yüz yüze konuşmaya. Koca koca kurumların genel başkanlarının gözünün içine bakarak sorduk sorularımızı. Bir şey diyemediler. Bahane bile uyduramadılar. Zamanı geldiğinde anlatacağız hepsini.

Kuşkusuz böyle sağlam bir irade ile direnen direnişçiler samimi insanların güvenini kazanmakta haklıdır. Siz bakmayın bu alandan gelip gidenler olduğuna. Onlar direnişin ne anlama geldiğini bilmezler. Tesadüflerin onlara atfettiği “kahramanlıkların” ömrü az olur. Yeni kahramanlıklar bulurlar kendilerine. Ama sıra neferleri öyle değildir. Kazanırlar ve kazandıklarını halka mal ederek çekip giderler bu dünyadan. Bu dünyada mücadele yaşıyorsa, insanlar köle olmayı 5 bin yıldır hala reddediyorsa bu, adı sanı duyulmamış, duyulsa da unutulmuş sessiz kahramanların eseridir.

Biz, sendikalarımızda, iş yerlerimizde sıra neferiydik. Sıra neferi olmayı seçtik Ohal sürecinde de. Halkımız bizi kahraman ilan etti, aldık kabul ettik. Ancak kahramanlaşmaya çalışmadık. İçimizden nasıl geçiyorsa, neyin doğru olduğuna inanıyorsak onu yaptık. Direnişimiz zaferle sonuçlandığında, işimize geri döndüğümüzde gidip işimizde çalışacağız yine. Bir görev düşerse, haklarımız için yine sokağa çıkacağız elbet. Ve işçiler emekçiler haksızlığa uğradığında yine onların yanında olacağız. Bize destek olan binlerin sayısı kadar direnişe omuz vermeye hazır olacağız.

Erol öğretmenim! Bize, inanmanın, güvenmenin, samimiyetin o güzel yüzünü bir kez daha gösterdiğin için teşekkür ederiz.

Sana yürekten katılıyorum ; “ ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM”

Acun Karadağ

Bir cevap yazın

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.