Kimse Kızmasın! Tanıklığımı Yazdım..

Güven Akıncı

Güven Akıncı

1971 Malatya doğumlu. Gazi Üniv. İktisadi Bilimler Fakültesi mezunu. Gazeteciliğe 1994 yılında Yeni Şafak gazetesinde muhabir olarak başladı. Selam, Ülke, Vakit, Yeni Şafak, Sabah, Gerçek Hayat, İsviçre Post, Star Gazetesi gibi gazetelerde yazıları yayınlandı. Evli ve iki çocuk babası. Ticari ve sosyal faaliyetlerinin yanında yazmaya devam ediyor.

Seksenlerin sonu, doksanların başı. Türkiye’de muhafazakâr gençler ve bağımsız özgürlükçü müslüman çocukların diplomalarını alıp, kamuda kendilerine yer bulma serüvenlerinin başladığı zamanlar.

Kamuda “ bürokrat ocakları” niteliğindeki kariyer mesleklere girebilmek, sözkonusu kesim için zordu o yıllar. Rahmetli Hasan Celal Güzel, rahmetli Galip Demirel, Cemil Çiçek bağımsız özgürlükçü müslüman çocukların hakim savcı, müfettiş yardımcısı, vergi denetçisi, uzman, aday kaymakam vs olabilmelerinin önünü açmaya gayret eden devlet adamlarından bazılarıydı. Adı geçen guruplara mensup gençler de o dönem Türkiye’sinin donanımlı en iddialı çocuklarıydı, kim ne derse desin!

Bir yanda “ Önce Mülkiye sonra Türkiye” diyenler, bir yanda ANAP içindeki teşkilatlı ülkücülük, o yılların derin yapıları ( yeniden milli mücadeleciler, ışıkçılar, fetullahçılar vs) bağımsız müslüman gençlerin önündeki blokajların sadece bir kısmıydı.

Rus klasiklerinden, Batı düşüncesinin temel kaynaklarına, Ali Şeriati’ye, Mehmet Akif’e yolculuklar yapmış gençlerdi bahsi geçenler. Ülkenin yakın tarih saptırıcılarına Kemal Tahir, İdris Küçükömer’le karşı çıkan, Kur’anı Kerim’den “ insan hakları ayetlerini” daha bir vurgulayan, felsefeye aşina, edebiyata düşkün, sanat estetik arayışındaki gençler…

Çoğunluk “Gençliklerinin hayrını görmediler” desek yeridir. Önlerindeki blokajlar öylesine güçlüydü, ki mücadele adına büyürken yaşamı da ıskaladılar. Yolculukları biraz kariyerist daha çok da idealizmeydi. Düşük gelirli Anadolu ailelerinin çocuklarıydılar. Karşı cinsle ilişki kurmakta mesafeli, sevdiğini elinden tutup bir sinema salonunun karanlığında şehvetli öpücüklere boğamamış, çevrelerinin ailelerinin “ uygun” bulduklarıyla izdivaç etmiş bir azınlığın ekseriyetiydiler..

Siyasetin hamasi retoriğini besleyen konservatifliğe prim vermeyip, Batı’nın demokrasi pratiğinden anladıklarını kendi değerleriyle meczetmeyi başarmıştılar. Kendilerine güvenleri tamdı. Bir gün bu ülkenin yönetim kadrolarına gelecek, toplumla barışık adil özgürlükçü bir idare örneği sunup tarihe geçeceklerdi.

Post Modern Şubat darbesiyle kıyıldı bir kısmına. Kamunun seçkin mesleklerinden istifa edip, serbest çalışmayı tercih edenler oldu bu süreçte. Ki en başında okullarını bitirip devlette çalışmayı düşünmemiş arkadaşları, oldukça fazlaydı serbest piyasada. Gazeteci, yayıncı, sivil toplumcu, tacir, sanayici her meslek dalında “lisanslı” arkadaşları vardı.

Sonra Ak Parti geldi iktidara. Milli Görüş, Akıncı, MTTB geleneğine yaslanarak iktidara gelen Ak Parti ilk yıllarında mesafeli durdu 80’lerin bağımsız müslüman gençlerine. İktidar için, devletin içinde örgütlenmiş, kamu idaresine hakim olmuş fetullahçılar ile çalışmak daha risksizdi. Meşru(!) olan fetullahçılardı. Mutlak itaata çok da hevesli olmayan ne idüğü belirsiz(!) kadrolarla çalışamazdı iktidar.

Fetullahçı kadronun kemalist omurga ile beraber ülkede statükonun en bariz bekçileri olduğunu fark eden Ak Parti yönetimi ülkenin yapısal sorunlarını ortağıyla beraber çözülemeyeceğini de gördü.

Askeri vesayetin ortadan kaldırılması, AB uyum yasaları, Kürt meselesinde atılacak özgürlükçü adımlar gibi konularda bağımsız müslüman kadrolardan teori ve pratik dersleri almaya karar verdiler. Bugün Ak Parti muarızlarının dahi “fabrika ayarları” tesmiye ettiği güzel gelişmeler oldu ülkede o dönem.

Yine bugünden bakıp adil bir değerlendirme yapacaksak; AKP döneminde, devasa sorunların çözümünde inisiyatif alanlar gerek bürokraside siyasette, gerekse sivil hayattaki 80 kuşağı bağımsız özgürlükçü müslüman gençlerdi. Hatalarıyla sevaplarıyla, yapılan bütün güzel işlerde mezkur gençlerin izini, emeğini bulursunuz.

Tabii ki hatalar da yaptılar. Ne oldum delisi olanlar, üç günlük dünyada makama güce paraya tamah edenler olmadı mı? Evet oldu.

Ama örgütlü bir kötülüğün parçası olmadılar. AK Parti’de yeni siyaset partnerleri bulup, bildiği yolda ilerlerken bu kadro itiraz etti. Kendi iradesiyle Ak Parti’den ayrılanlar da, parti tarafından kovulanlar da oldu. Yargının siyasallaşmasından seçmen iradesinin yok sayılmasına, kamu kaynaklarının istismar edilmesinden özgürlüklerin kısıtlanmasına kadar geniş toplum kesiminin itiraz ettiği her yanlışı, Ak Parti bu yol arkadaşlarını uzaklaştırdığı vasatta yaptı/ yapabildi.

Mirasın güvenliği için, sağlığında Hacı babasının bir dediğini ikiletmeyen, işinde gücünde, vakit namazlarını hiç aksatmayan bir mirasyedinin, Hacı babası ölüp de yüklü mirası diğer hak sahiplerinden kaçırıp garantiye alması gibi davrandı Ak Parti. Hacı Baba ölmüş, mirasa çökmüştür. Artık camiye ihtiyacı yoktur, şehrin ulusalcı sokağında ışıltılı pavyonlar bütün cazibesiyle O’nu beklemektedir.

Şimdilerde orta yaşlarını deruhte eden, seksenlerin bağımsız özgürlükçü müslümanları “yaşadıklarından” dersler de çıkarmış tecrübeli kadrolar olarak ülkelerine hizmet yolunda yeni mecralarda buluşacaklar.

Türkiye’nin en umutsuz yıllarında dahi umudunu korumuş, risk almaktan çekinmemiş bu “orta yaşlılar” yeni kurulan partilerle-bugün görünmüyor olsalar bile-ülkenin kaderinde yakın zamanda söz sahibi olacaklar sanki..

Bir cevap yazın

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.