İstanbul bu ay Uluslararası Kukla Festivali’ne ev sahipliği yapacak. Pınar Akpınar, üniversitede kukla eğitimi alan bir ipli kukla sanatçısı. Kendi atölyesinde sekiz senede 500 civarında kukla yapan Akpınar, atölyesini bir ‘Doğumhane’ye benzetiyor.
İstanbul, Maltepe’de küçük bir atölye. Duvarlarda el aletleri, fırçalar, boyalar dizili. Birbirinden farklı kıyafetli, her biri tanıdık gelen kuklalar, el aletleriyle aynı duvarları paylaşıyor. Kukla sanatçısı Pınar Akpınar, bu atölyede 8 yıldır ipli kukla yapıyor. Akpınar, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okuduğu yıllarda kukla yapmayı öğrendiğini söylüyor:
“Üç ana dersimizden biriydi kukla tasarımı. Atölyede çalışmaya başladığımda, üç boyutlu malzemelerin nasıl bir anda canlanıp, nasıl bir anda bir karaktere dönüştüğünü ilk orada tecrübe ettim. Daha sonra beni çok büyüledi tabii ki. Ben hayalimdeki işi yapabilirim belki diye öğrenciyken de bunu düşünmüştüm. Okuldan mezun olduktan sonra, kendime ufak bir atölye açtım. Kuklalarla bu şekilde çalışmaya başladım. Kuklaları yaparken de hep hayalimde herkesin ilgisini çekebileceğim gibi bir amaç vardı.”
‘Mizah ile izaha en güzel örnek Hacivat ve Karagöz’
Pınar Akpınar, ‘Kuklalar insanlara doğruları, büyük bir ciddiyetle değil, sinirli de değil, tamamen mizahi olarak gösterir. Bunun en güzel örneği, Hacivat ve Karagöz’ diyor.
“Hacivat ve Karagöz ortaya çıkıp meydanlarda insanları güldürerek, padişahı güldürerek, eğlendirerek onları eleştirmeye başladı. Hiç kimse bunlara ceza vermedi. Ki tabii sonrası için söylemiyorum. En azından kuklalar bize doğruyu, güzeli, olması gerekeni mizah ederek anlatıyor. Çünkü izah yoksa, mizah var. Türkiye’de her zaman için komedi sanatı, tiyatrosu olsun daha bir ilgi görür. Kuklalar da bunlara bir nevi yardımcı oluyorlar.”
Kukla tiyatrolarının sayısı artmalı
Akpınar, kukla sanatının dünyada çok ilgi gördüğünü ama Türkiye’de, kukla yapan çok fazla kişi olmadığı için, kukla tiyatrosunun da çok yaygınlaşamadığını söylüyor:
“Parmakla sayılacak kadar az sayımız var. Biz nedense birbirimizle de çok iletişim halinde değiliz. Beraber toplanıp, organizasyonlar yapabiliriz. Kurslar verebiliriz. Çocuklara bunu tanıtabiliriz. Yetişkinlere de kuklayı sevdirmeliyiz. İletişimi daha iyi tutarsak, belki kuklayı daha da canlandırabiliriz. Yeterli bir eğitim olsa, insanları kuklaya daha çok alıştırsak, öğretsek, göstersek bir şekilde bizim de bir kukla festivalimiz olabilir.”
Atölyesini ‘doğumhane’ye benzetiyor
Bir kuklanın oynatılabilir hale gelmesi, yaklaşık bir hafta sürüyor. Akpınar, kukla yaparken herhangi bir elektronik alet kullanmıyor. Hesaplarını, ölçümlerini, kesimlerini tecrübesiyle yapıyor. Çok uzun süredir de bu şekilde çalıştığı için zorlanmadığını söylüyor:
“Sanırım beş yüz civarında kukla yapmışımdır. Kuklaları yaparken ahşap malzemeler kullanıyorum. Çok çeşitli malzemeler var. En yumuşak ağaçları seçmeye çalışıyorum. Genellikle Ihlamur ağacı, Ayaous ağacını kullanıyorum. Bu ağaçlar yumuşak olduğu için, kuklalara şekil vermesi daha kolay oluyor. Bunun dışında kumaş satın alıp, kıyafetlerini dikiyorum. Burası adeta bir doğum atölyesi. Bütün parçalar birleştiğinde bir bireyin doğduğuna şahit oluyorsunuz.”
Kuklayı sevdirmek için proje hazırlıyor
Pınar Akpınar, sipariş üzerine de kukla yapıyor. Bu şekilde yüzlerce kişinin kuklasını yaptığını anlatıyor. Akpınar, pekçok yerli ve yabancı ünlünün de kuklasını yaptı. Adile Naşit, Münir Özkul, Michael Jackson, Madonna bunlardan birkaçı. Akpınar, topluma kuklayı sevdirmek için iki proje üzerinde çalıştığını anlatıyor:
“Kuklalar bizim içimizdeki sanatçıyı ortaya çıkarıyor. Ona söyleyemediklerimizi söyletiyor, yapamadıklarımızı yaptırıyoruz. Türkiye’de kuklanın daha çok ilgi görmesi için, ben de elimden geleni yapıyorum. Kuklayı insanların tanımaları, sevmeleri için ‘Her eve bir kukla’ projem var. Ayrıca Alyazmalım, Çiçek Abbas, Hababam Sınıfı’ndaki ikişer karakterle kısa videolar çektim, sosyal medyada paylaştım. Sırada Tarık Akan ve Kemal Sunal var. Bütün Yeşilçam ünlülerinin kuklalarını tamamlamayı düşünüyorum.”