Gerçek sonrası çağ ve medya

Bu, gerçek sonrası çağ! Hakikatin yerini yalanların, dürüstlüğün yerini duyguların, teyitli bilginin yerini kişisel analizlerin, birden çok görüşün yerini ise tek bir görüşün aldığı bir devirdeyiz.

Sosyal medya çağında herkes istediğini yayınlıyor. Düzmece haberler ve palavralar yayınlayan yalan haber siteleri son derece yaygın. Gerçek sonrası çağda aşırı sağcı siyasetçiler halkın duygularına oynayıp kendi şahsi görüşlerini empoze ediyor, gerçekleri gizleyip insanları yalanlara inandırıyor.

Peki, gerçek sonrası çağda ana akım medya kuruluşları nerede duruyor? Kendilerine duyulan güveni, kimliklerini, itibarlarını ve özgünlüklerini nasıl koruyorlar?

Oxford İngilizce Sözlüğü, gerçek sonrası kavramını “2016 Yılının Kelimesi” ilan etti. Sözlük, gerçek sonrası kavramını, “kamuoyunu belirlemede, nesnel gerçeklerin duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumunu” işaret eden bir sıfat olarak tanımlıyor.

Batı’nın gerileyerek, kendi yetiştirdiği birçok aydın tarafından övgüyle bahsedilen liberalizm, nesnellik, doğruluk, insani dayanışma ve küreselleşme değerlerinden vazgeçmesi gerçek sonrası dönemde yaşandı. Söz konusu aydınlardan biri olan siyaset bilimci Francis Fukuyama (her ne kadar sonradan bu görüşünden geri adım atsa da) bir zamanlar tarihin, burada, siyasi ve kültürel liberalizmin sınırlarında sona erdiğini söylemişti.

Batı’nın Donald Trump ve benzerlerine öncülük eden ve muhtemelen Fransa’daki seçimleri sağ görüşlü François Fillon ya da belki aşırı sağcı rakibi Marine Le Pen’in kazanmasının yolunu açacak olan popülizme başvurması gerçek sonrası çağda oldu.

İngiltere’nin üye ülkeler arasında açık sınır politikasını kabul etmediği ve Avrupa Birliği’nden faydalanırken bunun karşılığında bir bedel ödemek istemediği için Birlik’ten çıkması yine gerçek sonrası çağda vuku buldu.

Sosyal medya, Beyaz Saray’da siyah bir başkanı kabullenemeyen ve kendileri de göçmen ve yerleşimcilerin torunları oldukları halde göçmenlerin kendilerinin yerini alacağından endişe duyan Trump ve çevresindeki sağ görüşlü Anglo-Saksonların kullandığı en etkili araç oldu. Bu sayede seçim programlarını tanıtma ve anti-liberal görüşlerini teşvik etme imkanı buldular.


Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, hakikati yerden yere vurarak ülkesindeki her muhalif sesi tek tek bastırması, Trump ve Le Pen gibileri, daha doğrusu soyutlanma politikası isteyen ve “Önce Rusya! Önce Fransa! Önce Amerika!” gibi sloganlar atan herkesi desteklemesi de gerçek sonrası çağda yaşandı.

Peki ama, bu gerçek sonrası çağa nasıl geldik? Ve bundan nasıl çıkacağız?

Aşırı sağ ve sosyal medya

Biz gazeteciler, sosyal medya platformlarını ilk çıktığından beri güle oynaya kullanıyoruz. Bu platformların, bilginin yayılması konusunda oynadıkları önemli rolün altını çizmeye devam ediyoruz. Ancak Trump’ın ve Atlantik’in diğer yakasındaki aşırı sağcı adayların seçim kampanyaları sırasında, sosyal medyanın yalanları yaymak için nasıl suiistimal edildiğine tanık olduk. Tıpkı eski bir Arap atasözünde denildiği gibi, “Sihirbazın numarası geri tepti”.

Sosyal medya, Beyaz Saray’da siyah bir başkanı kabullenemeyen ve kendileri de göçmen ve yerleşimcilerin torunları oldukları halde göçmenlerin kendilerinin yerini alacağından endişe duyan Trump ve çevresindeki sağ görüşlü Anglo-Saksonların kullandığı en etkili araç oldu. Bu sayede seçim programlarını tanıtma ve anti-liberal görüşlerini teşvik etme imkanı buldular.

Hillary Clinton’ın kampanyası ise, seçmenleri bu platformlar üzerinde seferber etme, seçmenlerin duygularına hitap etme ve popülist içgüdülerini destekleme konusunda o denli etkili olamadı.

Trump tarafı, kampanyalarında nesnellik ve doğruluk arayışında değildi, ama sosyal medyada yayınladıkları şeyler, beyaz seçmenler tarafından hemen tartışmasız gerçekler olarak kabul edildi.

Sosyal medya araçlarıyla ilgili sorun da tam burada, yani tek taraflı bilgi ve görüşlerin, gerçekliklerini doğrulama ya da denge sağlamak adına karşıt bir görüşle birlikte sunulma seçeneği veya imkanı olmaksızın, hızla yayılmasına olanak sağlamalarında yatıyor.

Geleneksel medya platformları ise bunun aksine karşıt görüşlerin ve objektif, eksiksiz bilgi sunmanın peşinde gider.

Bu yüzden, aşırı sağın vermek istedikleri mesaj bağlamında sosyal medyayı geleneksel medyadan daha faydalı bulması sürpriz değil.

Yalan bilgi tüccarlığı

Bilgi ve görüşlerin aktarılmasında sosyal medya platformlarının fazlaca kullanılmasının bir diğer olumsuz etkisi de, benzer siyasi görüşlere sahip kullanıcıların, yalan enformasyona dayalı da olsa kendi kanaatlerine uyan, tek taraflı bilgi ve görüşleri paylaşarak bunları daha da pekiştirdikleri balon bir ortam yaratması.

Öte yandan, sosyal medya, iletişimi cep telefonlarıyla sınırlı hale getirdiği için insanların birbirlerinden uzaklaşmasına da neden oluyor. Kullanıcılar, yanlış bir izlenimin değişmesini ya da yanlış bir kanaatin düzeltilmesini sağlayabilecek insani temastan ve bunun getirdiği samimiyet ve görüş alışverişinden yoksun kalıyor.

Bunun yanı sıra, bilgi doğrulama işinin okur/izleyici adına geleneksel medya tarafından yapılmasına alışmış, düzgün görünümlü bir web sayfasında yer alan her şeye inanmaya yatkın bir kitleye yalan bilgiler sunan on binlerce “düzmece haber” sitesi ortaya çıkmış durumda.

Görünen o ki, bu web siteleri ve sosyal medya araçları katlanarak artarken, yalan bilgi ve tek taraflı görüş akışını durdurmakta çaresiz ve yetersiz kaldık.

Bu, gerçek sonrası çağ! Hakikatin yerini yalanların, dürüstlüğün yerini duyguların, teyitli bilginin yerini kişisel analizlerin, birden çok görüşün yerini ise tek bir görüşün aldığı bir devirdeyiz.

Aşırıcıların görüşlerini yaymak için sosyal medyayı (eskiden kendilerini görmezden gelen) ana akım medya kuruluşlarına alternatif bir iletişim kanalı olarak kullandıkları bir dönem…

Şimdi bu ana akım medya kuruluşları düşman olarak görülüyor ve sürekli saldırıya uğruyor.

Trump, başkanlık seçimlerini kazanmasını takip eden günlerde sık sık sosyal medyada paylaşımlarda bulunarak medya kuruluşlarını kendisi aleyhine protestolara neden olmakla suçladı.

Peki böylesine kuvvetli bir yalan bilgi dalgası ile karşı karşıya kalan ana akım medya kuruluşları ne yapmalı? Ana akım medya, hakikati savunmak, doğru bilgiyi sunmak ve görüşleri dengelemek için sosyal medya araçlarını yoğun bir şekilde kullanmalı.


Trump, tıpkı Batı’nın “üçüncü dünya” dediği ülkelerin liderleri gibi davrandı ki, bu liderlerin pek çoğu da başarısızlıkları için Batı medyasını suçluyordu.

Sosyal medya ile hakikati yaymak

Peki, böylesine kuvvetli bir yalan bilgi dalgası ile karşı karşıya kalan ana akım medya kuruluşları ne yapmalı? Ana akım medya, hakikati savunmak, doğru bilgiyi sunmak ve görüşleri dengelemek için sosyal medya araçlarını yoğun bir şekilde kullanmalı.

Gerçek sonrası çağda buna en çok ihtiyacı olan da ana akım Arap medyası, zira mevcut ırkçılık ve İslamofobi dalgası, kültürümüzü ve değerlerimizi gittikçe daha fazla geri kalmış ve tutucu olarak gösteriyor.

Bu bağlamda, bir iç gözlem yapıp şu anda genç nesillere ne sunduğumuza bakmamız ve sunduğumuz şeyin, bu nefret dolu söylemlere düzgün şekilde meydan okumakta nasıl yetersiz kaldığını görmemiz önemli.

Çoğu çevrimiçi medya programı, gençlerimizin eğlenceli ve hızlı bir şeyler istediği fikri üzerinden hareket ediyor. Ancak ürettiğimiz içeriklerde bu mantıkla gidersek, gençlerin sığ bilgi sahibi olmasını teşvik etmekten öte bir şey yapmış olmayız.

Kim demiş gençlerimiz ayrıntılı ve ciddi yapımları izlemez diye? Güzelce hazırlanmış, görsel olarak çekici ve hızlı olursa izlerler. Bu tür yapımları üretmek zor değil.

Ayrıca, ülkülerimizi ve parçalanmış gerçeklerimizi gençlerimize sürekli tanıtmalıyız ki geçmişte olanlardan ders alarak geleceğe hazır olsunlar.

Örneğin, İngiliz diplomat ve asker Mark Sykes, Fransız diplomat ve hukukçu Francois Georges-Picot ve Rus siyasetçi Sergey Sazonov’un 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması’yla Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak için neler çevirdiklerini hatırlamalı ve gençlerimize de hatırlatmalıyız.

Ana akım Arap medyasının arşivleri, fotoğraf ve video kayıtlarıyla dolu. Sykes-Picot Anlaşması ile ilgili materyalleri kullanarak konu hakkında kısa videolar hazırlayabilir ve bunları gençlerimize sunabiliriz. Bu, onları geçmişte yaşananları ve Ortadoğu’da gözlerimizin önünde planlanan “yeni bir Sykes-Picot”nun yol açabileceklerini düşünmeye sevk edecektir.

Eğlenceli, hafif ve hızlı yapımların yanısıra, gençlerimiz için Filistin davasının tarihçesini, yaşanan trajedinin boyutlarını, hem dost hem de yabancı ülkelerin yarattığı derin hayal kırıklığını anlatan kısa videolar hazırlayabiliriz.

Gençlerimizi Suriye ve Irak’ta yaşanan trajedilerden ve dünyanın dört bir yanındaki mültecilerin sefaletinden haberdar etmek için niçin bu kısa videolardan faydalanmayalım mesela?

Abdülkerim Hattabi, Ahmed Urabi, Abdülhamid bin Badis, Ahmed bin Bella, Hasan el Benna, Cemal Abdülnasır gibi sömürgeci güçlere karşı savaşmış devrimcileri gençlerimize anlatmak için niçin kısa videolar hazırlamıyoruz? Ya da niçin Arapçılık, dini hoşgörü ve insani dayanışma gibi değerleri kalplerine ve ruhlarına işlemek için bu tür videolar yapmıyoruz?

Ana akım medya kuruluşları bu konuyu dikkate alıp vizyonlarının bir parçası haline getirirse tüm bunlar mümkün.

Gerçek sonrası çağda ana akım medya ve özellikle de televizyon kanalları, amatör deneylerden ve başkalarını taklit etmekten kaçınarak, kendi tecrübe ve uzmanlıklarına dayalı, net bir vizyon ortaya koymalı. Tecrübelerinin ve insanların kendilerine duydukları güvenin temelini oluşturan ve bu sebeple de ana sermayeleri haline gelen esas ve özgün içeriklerinin bağlamını korumalılar.

Bu dönemde ana akım medya kuruluşları başkalarına karşı gurur kaynağı yaptıkları kimliklerini muhafaza edip, bu kimliğin unsurlarını asla kendilerine uymayan şeylerle takas etmemeli.

Ahmed el Şeyh, Al Jazeera Arapça eski genel yayın yönetmeni. 1996’da Al Jazeera’ye katılmadan önce BBC Arapça servisinde görev yapan el Şeyh, medya alanında 40 yılı aşkın tecrübe sahibi.

Bir cevap yazın

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.