Sanatı sanatçılardan kurtarın

Niyetim kimseyi kırmak, incitmek değil; nice yetenekli insanın kendini harcamasına üzülüyorum. “Sanatı sanatçılardan kurtarın” dememin sebebi de bu: Sanatçılar sanatçılık vasıflarını bir köşeye bırakıp yeniden sanat ile ilgilenirse, sanatımız kimlik kazanacak.

Öncelikle şunu söylemek isterim ki; bu bir hak, haksızlık meselesi değil! Mesele insanın içindeki hakkaniyette!

Dünya Tiyatro Günü Bildirisi‘ni yazarken bir kesimin seveceğini, bir kesimin ses çıkartamayacağını çünkü ses çıkarırsa, orada eleştirilen sanatçı kimliğine sahip olduğunu kabul etmiş olacağını, bir kesimin de “saldıracağını” biliyordum. Saldırmak kelimesini özellikle kullanıyorum çünkü biz genel olarak “eleştiri” nedir bilmiyoruz, eleştiriyi saldırı olarak algıladığımız için veryansın ediyoruz. Hâlbuki bir eserin değerini ortaya koymak adına, neden olmadığını ve nasıl olması gerektiği öne çıkaran şeydir eleştiri.

Günümüzde hepsi birbirine girmiş durumda; politikacı meslektaşına ‘mecliste tiyatro yapma’ diyor, oyuncular da kendini politikacı addedip sosyal mecralarda sanal meclisler ve mahkemeler kurup ‘adam asmaca’ oynuyorlar.


by Serhan Alben

Oyunculuk, politikacılık ve avukatlık bir nevi aynı temele dayanan meslek gruplarıdır. Lâkin günümüzde hepsi birbirine girmiş durumda; politikacı meslektaşına “mecliste tiyatro yapma” diyor, oyuncular da kendini politikacı addedip sosyal mecralarda sanal meclisler ve mahkemeler kurup “adam asmaca” oynuyorlar.

Sevgimiz eksik, içinde bulunduğum çağ ve jenerasyonda müthiş bir sevgi ve saygı eksikliği görüyorum. Örneğin bazı bağımsız tiyatro ve alternatif sahne sahipleri, sözde özgürlükçü, eşitlikçi palavrasıyla ortalarda boy gösterirken, sadece aynı fikre sahip olduğu “kardeş tiyatrolar” ile irtibatta oluyor, birbirini kolluyor. Burada eleştirdiğim birbirine destek olmaları değil, kendi görüşünde olmayanları içlerine almamaları.

Hiyerarşiyi eleştiren hiyerarşik, diktatörlüğü eleştiren diktatör gibi davranıyor ve bunun farkında olmama acizliğine düşüyor. Bir bakıma herkes içinde bulunduğu hayattan sağ çıkmayı deniyor, bencillik ediyor.

Dünya Tiyatro Günü için yazdığım ulusal bildiriye dönecek olursak, hakkında “tiyatrocular seyirciye suç atıyor, sanki tiyatro seyirci için çok çalışıyor gibi” şeklinde yazılar çıkmış. Ben de tam bundan bahsediyorum ya, yani tesadüfen aynı dili konuşuyoruz ama sakin olmadığımızdan onu bile anlayamıyoruz.

Çağı yakalayamayan tiyatro

Birkaç ana başlık altında özetlemek gerekirse en çok sorulan sorulardan biri: ‘Günümüzde tiyatro neden seyirci sıkıntısı yaşıyor?’

Aslında bu sorunun cevabı gayet basit, tiyatronun ham maddesi insan, insan her geçen gün gelişiyorsa tiyatro insanın hızına yetişmeli ve çağı yakalamalıdır. Çoğu tiyatro çağ insanını yakalayamadığı için, çoğu tiyatro da çağı yakalamaya çalışırken köklerinden uzaklaştığı için bu sıkıntıyı çekiyor. William Shakespeare’in Hamlet oyununda dediği gibi “Aklını kullanıp ölçüyü bul, yaptığın söylediğini tutsun, söylediğin yaptığını.”

Bir başka soru:‘Tiyatroda arayış nedir?’ Tiyatro aradığını bulduğunda yok olacaktır, bu sebepten aramayı bırakan tiyatro ve tiyatrocu da tiyatrosuyla birlikte değersizleşecek, unutulacaktır. Tiyatro taklit ve ayinlerden amfilere taşınmış, oralardan İtalyan düzen denen sahne formuna evrilmiş, teknik kullanımı gelişmiştir. Lâkin bu böyle ilelebet sürecek diye bir durum söz konusu değildir. Temel arayışta, sinema tiyatroyu köşeye sıkıştırmış olsa da, tiyatro samimiyeti kendine bir disiplin olarak belirlerse, organik olma gücüyle sinemayı şah-mat edecektir.

‘Tiyatro ve seyirciyi barıştırmanın yolu nedir?’ Öncelikle tiyatroyla seyircinin neden küstüğü irdelenmelidir; buradaki en önemli husus tiyatro mu seyirciye, yoksa seyirci mi tiyatroya küsmüştür? Tiyatrocular bile oyun izlemiyor, toplumun bir bireyi olarak seyircilik görevini yerine getirmiyorken, seyirciden medet ummak bir hayli zor. Bu algı saptandıktan sonra kökene dönmeliyiz. Büyük Hoca Muhsin Ertuğrul her zaman seyirci geliştirmek, hatta daha da önemlisi çocuk seyirci yetiştirmek gailesiyle yaklaştı tiyatroya. Genel sanat yönetmenliğini yaptığım Tiyatro Laboratuvarı’nda da böyle bir arzumuz var. Laboratuvar öncelikle bir repertuvar tiyatrosu, yerli oyunlar oynuyor ve yerli oyun yazarlarının projelerine ev sahipliği yapıyor. Türk tiyatrosunun öncelikli ve bana kalırsa en büyük eksiği yazar!

Sanatçı topluma ayna tutmayı monotoni hâline getirdiğinden bu yana, aynaya bakmayı unuttu!


by Serhan Alben

“Sanat” yerine “sanatçılık” yapanlar

Seyircinin talep kalitesi artırılırsa, tiyatrocu mecburen politika yapmaya ara verip tekrar tiyatrosuna dönecektir. Niyetim kimseyi kırmak, incitmek değil; nice yetenekli insanın kendini harcamasına üzülüyorum. Bildiriye “Sanatı Sanatçılardan Kurtarın” başlığını atmamın sebebi de bu: Sanatçılar sanatçılık vasıflarını bir köşeye bırakıp yeniden sanat ile ilgilenirse, sanatımız kimlik kazanacak.

“Ölümden bahseden bir şiir, şiire dönüştüğüne göre ölecek kişinin yaşamaya dair bir umudu vardır” demişti çok değerli bir hocam. Yani bazıları da var ki, “ölümden” bahsederken yaşamaya dair bir umut oluyor Türk tiyatrosunun içine. Sanatçı topluma ayna tutmayı monotoni hâline getirdiğinden bu yana, aynaya bakmayı unuttu! Olsun, onlar kalabalık ama biz haklıyız.

Sanatçıyı sanatçı kılan sanattır, sanat yapmadan sanatçı olma sevdasından vazgeçilmeli, sanat “sanatçıdan” kurtarılmalıdır.

Serhan Alben, Tiyatro Laboratuvarı Genel Sanat Yönetmeni. 

Twitter’dan takip edin: @serhanalben

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bir cevap yazın

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.