“DEAŞ aslında küçük, medya devleştiriyor”

Hollywood senaristlerinin “el kitabı”nın yazarı Robert McKee, terör örgütü DEAŞ’ın herkes için sorun olduğunu belirterek, “Ama küçük bir tehdit. Fakat ne görüyoruz, medya bunu alıyor ve dev, uluslararası bir soruna dönüştürüyor. Dünyanın sonu her an gelebilecekmiş, gökler üzerimize yıkılacakmış gibi bir paranoya yaratılıyor.” dedi.

1984’ten beri 100 binin üzerinde öğrenciye ders veren, öğrencileri  arasında 60 Oscar ödülü sahibi bulunan, senaristlerin kutsal kitabı olarak  adlandırılan “Story”  (“Hikaye”) kitabının ABD’li yazarı McKee, Londra’daki  evinde AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Hikaye anlatmanın medeniyetin temeli olduğunu belirten McKee, “Hayat  bize onu nasıl yaşamamız gerektiğini öğretmez. Hikayeler, tecrübelerimizi  masallardan Tolstoy’un Savaş ve Barış romanına uzanan geniş bir yelpazede komik,  trajik gibi kategorilere göre örgütler. Hayatın ne olduğunu, seçimlerimizin ve  eylemlerimizin sonuçlarının ne olabileceğini hikayelerden öğreniriz.” diye  konuştu.
“İnsan beyni bir hikaye makinesidir.” ifadesini kullanan McKee, “Biz,  gerçekliği hikayeleştirerek algılarız. İnsanlar, hikayeleştirilmiş bir dünyada  yaşar. Sohbete başladığımızda, birbirimize hikayeler anlatırız. Aile fertleri,  arkadaşlar bir masanın çevresinde bir araya geldi mi, hikaye anlatmaya başlarlar.  Herkes hikaye anlatır ama sadece bazılarımız hikayeleri profesyonel olarak  anlatır.” görüşünü dile getirdi.
 “Büyük hikayecilere ihtiyacımız var”
 “İnsanlığın karanlık doğasına, toplumun karanlık köşelerine ışık  tutacak büyük hikaye anlatıcılarına ihtiyacımız var, aksi takdirde yalanlar  tarafından eziliriz.” diyen McKee, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hikaye anlatıcıların insanlığı kurtaracağını söylemiyorum. Ancak  dünyadaki yalanları dengeleyecek kadar hakikate ihtiyacımız var. Yalanlar  değişmez biçimde hayatımızda. İnsan doğası yarı şeytan, yarı melek. Şeytanları  dengeleyecek kadar meleklere ihtiyacımız var. Zaten dünyada umabileceğimiz en  fazla bir dengedir. Yazarlardan bizi daha önce ayak basmadığımız yerlere  götürmelerini beklemiyorum. Bu, onlardan çok fazla şey istemek olur. Ancak  yazarlar şu anda yapmakta olduğumuz şeyleri ve geçmişte yaptıklarımızı  aydınlatabilir.”
Siyasetin reklamın bir dalı haline geldiği bir dünyada yaşadığımızı  belirten McKee, şunları söyledi:
“Bugün benim ülkem ABD’de markalar, iş dünyası ve siyaset arasındaki  sınırlar muğlaklaşmış durumda. Parçaları birbirini etkileyen devasa bir mekanizma  var. Siyasetin iş dünyasını, iş dünyasının siyaseti ne kadar etkilediği belirsiz.  Derin, kültürel, karanlık eğilimler var her şeyin temelinde ve bunlar  hikayeleşiyor. Eskiden sınırlar netti. Kapitalizm, iş dünyası, hükümet, din,  bunlar birbirinden net bir şekilde ayrıydı. Bugün, daha önce hiç olmadığı kadar  kaotik bir dünyadayız. Her zamankinden daha fazla bütün bunları anlamlandıracak  hikaye anlatıcılarına ihtiyacımız var.”
“Paranoyak bir dünyadayız”
Hollywood yapımı bazı filmlerde ve televizyon dizilerinde son yıllarda  Müslümanların “kötü adam” karakteri olarak seçilmesiyle ilgili değerlendirmelerde  de bulunan McKee, bunun bir paranoyanın ifadesi olduğunu dile getirdi.
“Pek çok bakımdan paranoyak bir bir dünyadayız.” ifadesini kullanan  McKee, “Avrupa tarihinin Sezar’dan bu yana geride bıraktığı 2 bin yıllık tarihi  bilen birisi olarak bugün dünyada her zamankinden daha az şiddet olduğunu  söyleyebilirim. Geride kalan 2 bin yıl uzun, kesintisiz bir savaştan ibaretti.  Ancak bugün medya sürmekte olan küçük bir savaşı alıp büyütüyor.” diye  konuştu.
McKee, “Söz gelimi DEAŞ herkes için bir sorun, tamam ama küçük bir  tehdit. Fakat ne görüyoruz, medya bunu alıyor ve dev, uluslararası bir soruna  dönüştüyor. Dünyanın sonu her an gelebilecekmiş, gökler üzerimize yıkılacakmış  gibi bir paranoya yaratılıyor.” görüşünü dile getirdi.
Değişmeyen kötü adam: İngiliz
Hollywood’un bugünkü gözde kötü adamının Müslümanlar olduğunu belirten  McKee, şunları söyledi:
“Ama ben gözde kötü adamımızın İtalyanlar olduğu günleri de  hatırlıyorum. Daha geriye gidersek, 19. yüzyılda kötü adamlar İrlandalılardı söz  gelimi. Bütün o kötü kovboylar, Billy the Kid ve benzerleri, İrlandalıydı. Ancak  ABD’de 200 yıldır değişmeyen kötü adamlar İngilizdir. Ne zaman gerçekten büyük  bir suçluya ihtiyacımız olsa, bir İngiliz aktör buluruz.  Kendi grupları gözde  uluslararası kötü adam olarak seçildiğinde herkesin duyguları inciniyor. Herkesin  sırası var. Bugün için sıra Müslümanlarda görünüyor ama bu fazla uzun sürmeyecek.  Başka birini bulacağız. Bu, biraz da tembellikten kaynaklanıyor. Yazarlar  genellikle başarıya o kadar susuyorlar ki ortamda hangi klişe varsa ona  sarılıyorlar.”
Dünyada olup bitenlerin basit bir komplo teorisiyle açıklanamayacağını  ifade eden McKee, “Her zaman söylerim, ipler keşke dünyanın bir yerinde bir odada  oturan 12 kişinin elinde olsaydı. Çünkü gerçekten herşeyin böyle belirli bir  sorumlusu olsaydı, bu beni rahatlatırdı. Böyle gizli bir örgüt yok, sadece kaos  var. Sınırsız ihtiras ve iktidar mücadeleleri var. Gerçek bir merkez yok.”  şeklinde konuştu.
Büyük hikayeler TV’de
Günümüz dünyasında hikaye anlatıcılığının bir “altın çağın”  başlangıcında bulunduğunu dile getiren McKee, bunun televizyondaki uzun soluklu  dizi filmlerle birlikte başladığını kaydetti.
 “Sinema, tiyatro, roman bocalıyor.” diyen McKee, sözlerini şöyle  sürdürdü:
 “Bu üç dal da hala ellerinden geleni yapıyor ve zaman zaman büyük  eserler ortaya koyuyor ancak ABD ve Avrupa’da uzun soluklu TV dizileri hikaye  anlatıcılığını nefes kesen bir irtifaya taşıdı. Bugün 100 saatlik hikaye, yani  her bölümde yeni bir şey anlatılan değil ancak süregiden diziler, romanların,  tiyatronun ve sinemanın bugüne kadar ortaya koyduğu hikaye anlatıcılığının  ötesinde bir karakter karmaşıklığı gerektiriyor. 19’uncu yüzyılın en büyük  romanları, bugünkü uzun soluklu TV dizilerinin zaman hacmine ve karakter  karmaşıklığına sahip değildi.”
“İstanbul filmi” görmek istiyor
4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali kapsamında İstanbul’da TV  dizileriyle ilgili ders vereceğini anlatan McKee, Türkiye’nin TV dizileri  bakımında geldiği noktayı de görmeyi umduğunu söyledi.
Türk sinemasından bugüne kadar izleme olanağı bulduğu örneklerin başta  Yılmaz Güney’in “Yol” filmi olmak üzere genellikle taşrada geçen hikayeler  olduğunu anlatan McKee, “Ankara, İstanbul gibi kozmopolit kültür merkezlerindeki  hayatı ele alan Türk filmleri görmeyi gerçekten istiyorum. İstanbul’a gelmeden  önce izleyeceğim 3 film var elimde. Umarım bunlar şehir hayatını ele alıyordur.”  diye konuştu.
İstanbul’daki 3 gün sürecek derslerinin 2 gününü komedi ve suç  hikayelerine ayıracağını anlatan McKee, “Komedi ve suç hikayeleri genellikle  şehirlerde geçer. Köylüler de komik olabilir ama genellikle onlara gülmeyiz.  Özellikle de suç şehre aittir. Şehrin dışında suç işlenmez demiyorum ancak  şehirdeki dedektiflik hikayesi, taşradaki dedektiflikten çok daha karmaşıktır.  Ayrıca şehir suçu besler, şehirde suç için çok daha fazla vesile bulunur. Bugüne  kadar izlediğim Türk filmleri maalesef ne komedi ne de suç hikayeleriydi.”  şeklinde konuştu.
Ticari fimlerin genellikle şehirlerde geçen hikayeler anlattığına,  “sanat filmi” tabir edilen filmlerin ise çoğunlukla taşra hikayeleri anlattığına  işaret eden McKee, “Sanat fimleri genellikle dekoratif bir görsellik içerir,  güzel resimler, manzaralar, ağaçlar, gök yüzü, köy yaşamı vs… Şunu söylemeliyim  ki bazı istisnalar hariç, bu tür filmleri rahatsız edici buluyorum. Çünkü bunlar  benim pitoresk yoksulluk dediğim şeyi kullanır. Yoksul, taşra insanına bakar  çünkü entelektüeller onlara bakmaktan tıpkı hayvanat bahçesindeki hayvanlara  bakıldığı gibi bakmayı sever. Ben bu taşraya gitme, yoksulları görüntüleme ve  yoksul taşralının hayatını göstererek toplumsal sorumluluğu yerine getirdiğini  düşünmeyi, yoksulların hayatlarını sanatsal amaçlar için istismar etmek olarak  görüyorum.” ifadelerini kullandı.
McKee 4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nde
Senarist Robert McKee, Uluslararası Boğaziçi Sinema Derneği ve  İstanbul Medya Akademisi tarafından düzenlenecek, Anadolu Ajansının global  iletişim ortaklığını üstlendiği 4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nde  16-17-18 Kasım’da seminer verecek. ?McKee’nin, festival kapsamında “TV Dizisi”,  “Komedi” ve “Love Story” başlıkları altında gerçekleşecek “GENRE Semineri”ne  sınırlı sayıdaki katılım için festivalin “bogazicifilmfestivali.com” internet  sitesi üzerinden detaylı bilgi alınabiliyor.?
75 yaşındaki McKee halen 20th Century Fox, Disney, Paramount ve MTV  gibi büyük yapım şirketlerine proje danışmanlığı yapıyor, dünyanın birçok  ülkesinde senaryo seminerleri veriyor.?
McKee 60 Oscar, 200 Emmy, 100 WGA (Writers Guild of America), 50 DGA  (Directors Guild of America) ödülü sahibine, bin Emmy, 250 WGA ve 100 DGA Ödülü  adayına hocalık yaptı.
McKee’nin en ünlü öğrencileri arasında gişe rekortmeni “Yüzüklerin  Efendisi” ve “Hobbit” serilerinin yönetmeni Peter Jackson, “Melekler ve  Şeytanlar”, “Da Vinci Şifresi”, TV serisi “Fringe”in senaristi ve bütün dünyada  çok ses getiren “Paranormal Activity” film serisinin yapımcısı Akiva Goldsman,  “The Piano” filmiyle gönülleri fetheden feminist sinemanın önemli ismi Jane  Campion, “Münih” ve “Zoraki Kral” gibi filmlerden tanınan Oscarlı oyuncu Geoffrey  Rush, Golden Globe ödüllü aktris Meg Ryan da bulunuyor.

Bir cevap yazın

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.